Toplum Odaklı Tasarım
Pandemi sonrasında iş hayatı geri döndü ama eskisi gibi değil. Artık fiziksel ofisler, yalnızca çalışmak için kullanılan alanlar değil; insanların bir araya gelip ilişki kurduğu, birlikte ürettiği ve aidiyet geliştirdiği yerler haline geldi. Çalışma modelleri değiştikçe ofislerden beklentiler de değişti. İşte tam bu noktada, Steelcase’in ortaya koyduğu “Toplum Odaklı Tasarım” yaklaşımı yeni nesil ofis anlayışını şekillendiren güçlü bir vizyon sunuyor.

Bu yaklaşım, işyerini bir topluluk gibi ele alıyor. Yani herkesin bir yere ait hissettiği, birbirinden öğrenebildiği, kendi temposunda çalışabildiği ve kendini güvende hissettiği bir yapı… İlhamını şehir planlamasından alan bu modelde, ofis; tıpkı bir kentin dinamikleri gibi farklı bölgelerden oluşuyor. Sosyalleşmeyi destekleyen ortak alanlar, odaklanmayı mümkün kılan bireysel köşeler, takım çalışmaları için yaratıcı iş birliği alanları ve öğrenmeyi teşvik eden esnek bölümler bir arada yer alıyor. Bu çeşitlilik sayesinde her birey, gün içindeki farklı ihtiyaçlarına göre mekanlar arasında akıcı bir geçiş yapabiliyor.
Topluluk temelli tasarımın ortaya çıkışında dört önemli eğilim etkili olmuş durumda. İlki, “ekranda yaşamak” olarak tanımlanan dijitalleşme. İnsanlar gün içinde çoğu zaman ekran başında çalışıyor, öğreniyor, sosyalleşiyor. Bu da fiziksel alanlara daha anlamlı, daha insani bir rol yüklenmesine yol açıyor. İkinci eğilim, “yapay zekanın yükselişi.” Teknoloji işleri kolaylaştırırken, insan dokunuşunun ve yaratıcı iş birliğinin değerini daha da artırıyor. Üçüncüsü, “sürdürülebilirlik zihniyeti.” İnsanlar artık yalnızca bireysel değil, gezegenin geleceğini de gözeten iş yerlerinde çalışmak istiyor. Dördüncüsü ise “refah aciliyeti.” Zihinsel ve fiziksel sağlığı destekleyen ortamlar, çalışan bağlılığı ve üretkenliği için kritik hale geliyor.

Tüm bu başlıklar, sadece mekan düzenlemesini değil, aynı zamanda şirket kültürünü de etkiliyor. Çalışanların kendilerini değerli hissettiği, anlamlı ilişkiler kurabildiği, sağlıklı bir ritimle çalışabildiği yapılar, şirketlerin gelecekte sürdürülebilir biçimde ayakta kalmasını sağlıyor. Bu nedenle ofis tasarımı artık yalnızca estetik ya da ergonomiyle sınırlı değil; davranışları şekillendiren, kültürü besleyen ve verimliliği artıran bir araç haline geliyor.
Klassis olarak biz de bu dönüşümün tam kalbinde yer alıyoruz. Yıllardır temsil ettiğimiz ürün gruplarıyla; yalnızca mobilya ya da zemin çözümü değil, işyerinde topluluk hissini güçlendiren, insanı merkeze alan ve dönüşebilen alanlar tasarlıyoruz. Her projeye bu bütünsel bakışla yaklaşıyor, değişen iş dünyasının ihtiyaçlarına uyum sağlayan çözümler sunuyoruz. Çünkü inanıyoruz ki, güçlü topluluklar ancak doğru kurgulanmış, yaşayan mekanlarla mümkün.
